Kitap Günlüğü: İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname – Düşünce

“Dünyanın başkenti olarak tercih edilebilecek tek yer İstanbul’dur; aynen kâinatın merkezidir.” Baron De Tott

İstanbul miras aldığı medeniyet ve kültürel zenginliğini Osmanlı ve İslâm şehri olarak doğu ve batı sentezi üzerindeki rolüyle konu alan İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname Büyüyen Ay Yayınları tarafından Akif Emre‘nin gazete ve dergi yazılarından derlenerek okura kazandırılmış.

İstanbul’a dair araştırma ve incelemelerini ilk bölümde otuz iki başlık altında aktarırken ikinci bölümü sekiz başlık altında erguvanlara yer verilirek aktarılır. Eserin ikinci bölümü Âkif Emre’nin vermiş olduğu isim Erguvanname ismi ve konusuyla müsemmadır. Yazar, her yıl erguvan mevsiminde çektiği İstanbul’un güzelliğini unutulmaz kılan fotoğraflarla eseri süslemiş.

Akif Emre, bu eseriyle İstanbul’u yeniden düşünmeye davet eder. Emre, İstanbul’un ruhunu, fethini, şiir gücünü, tarih düşünü, çoklu kültürünü, minare ve gökdeleni, etnisitesini, modernleşmesini, egzotik İstanbul’un tarihe müdahil olmasını ve varlığını korumasındaki önemini açığa çıkarır.

İstanbul’u Niçin Fethettik? Savaş, Kültürel Miras ve Kimlik, İstanbul’a Nasıl Bakmalı? Kültür Başkenti Olan Hangi İstanbul? Şehir Karlı İstanbul mu? Ardına düşüren sorularla ana konulara açıklık getirir. Şehrin sahip olduğu varlığının tamamını kapsayıcı ve koruyucu olmak için bilinçlendirir. İstanbul’u Avrupa başkentleriyle karşılaştırıldığında ötekini dışlayan düşünce yapısını eleştirir. Bir milletin değerlerini ve güçlü yönlerini yeniden hatırlatması açısı önemlidir. İnsansızlaşan İstanbul’un içinin boşaltılmasıyla dönüşen hasta adam gibi zayıf yönleri ve şehrin ruhu, taş manası gibi güçlü yönleriyle daha yoğun ele alınmaya değer bir eser. İstanbul şehir olmanın ötesinde kendi varlığı ve oluşumu hakkında yeniden ve yeniden düşünmeyi hak ediyor. Tarihin bahşettiği görev ve sorumluluklarla ilgili toplum bilinciyle hareket edilmesi yazarın İstanbul için yegâne dileği. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini ve sonrasında en büyük tarih yıkımına, yıkılan eserleri, evleri, mahallelerinden sonra okunacak ne kaldı sorusuyla döneminin problemlerini dikkate alır.

Âkif Emre; Kayserili mühendis, mimar, akademisyen, yayın yönetmeni, tercümen, film yönetmeni, evli ve üç çocuk babasıdır. Büyüyen Ay Yayınları tarafından yayınlanmış beş eseri daha bulunmakta. Belgesel çalışmaları da yapmıştır. İslam medeniyeti şehirleri ile ilgili belgeseller hazırlamıştır.

Temel argümanlarında Âkif Emre’nin ifade etmeye çalıştığı:

“İstanbul, Osmanlı İslam medeniyetinin Batı medeniyetinden aldığı ve elde tuttuğu tarihi, dini ve kültürel anlamda sembolik değeri olan belki de tek merkezdir. Osmanlı, genelde de İslam şehirleri Kozmopolit denilecek oranda farklı kültür ve dinlere mekân olma özelliğini Avrupa’nın hayal edemeyeceği dönemlerde bile sürdürmüş olması, bizzat bu şehirlerin Müslüman kimliğinden kaynaklanmaktadır. Bağdat, İstanbul, Saraybosna gibi Osmanlı şehirleri gibi Endülüs şehirleri Abbasi ve Babür dönemi İslam şehirlerinin çok kültürlü yapıları tesadüfen oluşmuş medeniyet merkezleri değildi. Dünya kenti İstanbul İslam ve hatta Türk kimliğinden arındırılmış bir İstanbul önermesidir. İstanbul’a sahip çıkmanın yolu Fethi idrak etmekten geçer.” (S.30-31) bu kısım eserin de ana fikrini belirtmektedir. Bölümler bir araya geldiğinde tematik bir tutarlılık mevcuttur. Tüm bölümlerde paylaşılan bu tema bir medeniyet merkezi ve onu teneffüs eden, yaşatan ve ait olduğu medeniyetin bilincinde olan insanlarla diri kalabilir. Aksi takdirde donmuş arkaik bir tarih malzemesi olarak müzeye konan bir medeniyet artık ölü bir medeniyet olarak tarif edilir. “İstanbul eskiden beri Avrupa ve Asya’yı birleştiren büyülü ve adeta kutsal bir mühürdür. İstanbul muhakkak dünyanın en güzel yeridir.” Gerard De Nerval‘in değindiği gibi dünya üzerinde eşi ve benzeri olmayan, bir kültür başkenti ve bir başyapıt niteliğine sahiptir.

Bu kutsal şehir için tüm yazılanlar ve söylenenler aslına bakınca yetersiz kalır. Âkif Emre’nin İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname, şehirlerimizle kurduğumuz ilişkiyi şekillendiren hasletleri sıralar.

Kitap Haber Okuma Gruplarıyla birlikte mayıs ayı boyunca okuduğumuz için erguvanların güzelliğiyle ve İstanbul’un değerleriyle birlikte okuru hayatın içine çekiyor. Yazarı ölmeden önce yayımlanmış olsaydı İstanbul’u süsleyen Erguvanlara ithaf edilmiş bu eseriyle birlikte boğazın erguvan güzelliğine de tanık olabilirdi. Erguvanlar hakkında tüm yazdığı yazıları bir arada toplamış. İstanbul’u yeniden düşünmeye yaptığı bir çağrı niteliğindedir. İkinci bölüm ise baharda açan İstanbul’un ve Boğaziçi’ni bütün güzelliğiyle saran erguvanları anlamaya davet niteliğindedir. Erguvanların güzelliğiyle süslenen eser, Âkif Emre’nin kendi kadrajından yansıyan İstanbul ve erguvan ağaçlarının fotoğraflarıyla bezelidir. İstanbul’u bildiğiniz gibi değil de kendimizle yüzleşmemizi gerektiren, tarihi derinlik isteyen bir duruşla İstanbul’un anlamlandırmak için iyi bir rehber olma özelliği taşır.

İstanbul hakkında Âkif Emre, soluk alıp veren canlı bir organizma olarak algıladığım varlık olan şehrin anlaşılması belli bir duyarlılığı, hassasiyeti hatta bilinci gerekli kılmaktadır. Akademik ilgiyi aşan bir duyarlılık söz konusu olan. Bir tavsiyesi İstanbul övgüsü değil tabi ki de aynı zamanda yaşayan tarihi, ruhunu korumak ve geleceğe miras bırakma isteğini anlatır. Harap olan onca güzelliğin ardından bize kalan İstanbul ve önceki halini bilen Âkif Emre için İstanbul, bambaşka ve çok daha değerli manalar taşır. Bu değerlerle birlikte hüznü eserin her satır arasında hissedilir. Türkiye için İstanbul’un anlamı nedir ya da bizler İstanbul’a nasıl bir anlam yüklemekte olduğumuzu sorgular. İstanbul artık, bozgunda fetih düşünün bile görülmediği, yaşadığı çözülmeyle birlikte acılar veren bir şehir, İstanbul’u yeniden düşünmek için Âkif Emre’nin bir diğer önerisi ise İstanbul’a sahip çıkmanın yolu Fethi idrak etmekten geçer vurgusudur. İslam ve Türk kimliğiyle fethedilmiş bu kentin yalnızca bir kültür ögesi olmasından duyduğu rahatsızlığa yönelttiği onlarca önerisinden birisidir sadece. Fetih bilinci ve İslami yaşamın oluşturduğu kültür ve bilinç aktarımının en önemli manevi başkenti haline gelmiş olan bu şehir, insanların vereceği önem ve anlamından yoksun bir kente dönüşmesi tek korkusu.

İslam şehirlerinin sahip olduğu ruhu, mimarisi ve insani göstergelerle anlamaya çalışan Âkif Emre, sadece siyasi çözümlerle ya da mimari yeniliklerle bu eski ruhu diriltmenin mümkün olmayacağının farkındadır. Bu sebeple şehirlerin ruhunu tasvir ederken bütüncül bir düşünce sistemine ve dünya görüşüne atıf yapan yöntemleri ve içeriğin kritik durumlarını bir medeniyete dahil olmak adına aslında bir medeniyetin birikimlerini sembollerini yok sayan hayattan silinmesini zorunlu gören bir anlayışa kurban edilişiyle doğrudan ilgilidir.

Eserin ikinci devamla Akif Emre, İstanbul’un dokusuyla, ruhuyla bütünleştirip aynileştirdiği erguvanları, hissettiği estetik, mimari ve mekânsal çözümlemeleriyle ifadesinde hayret makamından buluruz kendimizi. İslam şehirlerine yönelik güçlü çözümlemeleriyle ve zayıf önermeleriyle kültürü bütünsel ele alan yazar, ikinci bölümde fanilik öne çıkar. “Şükrün ve güzelliğin iç içe sarmalandığı bir buhur gibi tütsülendiği bu iklimi ancak renkler dile getirebilir. Ne gruba karşı boğazın kıvrak sularının raksı ne mehtabın gümüş rengiyle serin sularda göz kırpışı baharın gelişi kadar bizi teslim alamaz.” (S.124)

Erguvanların bizi bizden alıp götüren sadece rengi bile olabilirdi. Boğazın iki yakasını bir araya getiren esrarı gizli sularıyla İstanbul’da baharın rengi erguvan olurdu. Modern zamanın çelik kollarıyla sarıldığı iki yakada içimizi ısıtan erguvan iklimi gizlenen yitik baharları gibi kaybolmuştur. Boğaziçi’nin şaşasız güzelliğini keşfetmenin sırrını erguvanlar gizliyor bir bakıma. Aşka kendi rengini veren erguvanlar açınca İstanbul’da bahar şiiri okunabilir. Mayıs her zaman herkes için erguvan sembolizmi de kendini ifade ediyor olmasını gösterge bilimin boyutlarını aşıyor olması bizim insanlık durumlarına yönelmemizi gerektirdiğini herkes için belirgin kılıyor. Rengindeki neşe ve cüretkârlığa rağmen tarihin ağırlığını taşıdığı okunur.

İstanbul, tarihe damgasını vuran büyük dönüşümleri tebessümle geçiştirebilmesini herhalde erguvanın hayatındaki yerine borçlu olduğu anlaşılır. Surların yapılması, İstanbul’un fethi mayıs ayında erguvan mevsiminde gerçekleşir. Tarih, gelenekler, güzellik, Fetih her şeyi özetleyen somut bir gerçeklik olarak güzelliğin hüzünlü bir vedasının da adıdır erguvanname. Duygusunun estetiği tıpkı geçmiş zaman İstanbul’undaki fanilik estetiği gibi erguvan zariflikte güzelliğin direnen boyutunu misyonunu tek başına yükleniyor. Beton çirkinlikle bozulan sürüri talan edilip betonlaşan şehirciliğe karşı olması gereken bir gösteren olarak erguvan var hala her geçen gün kaybedilen insani şehri hatırlatılır. İnsani şehri hatırlatırken betonla çevrili bir parkın ortasında bir apartman bloğun arasında olmaması gereken yerde olması gerekeni hatırlatması ile açar erguvanname. Şiirleşme adına görgüsüzlüğü ölçüsüzlüğü talan edilen hakkı alın terini hatırlatıp insanları kendi usulünce uyarmasıyla kaba modernizmin doyumsuz kapitalist iştahının şehirlerimize dünyamızı nasıl cansızlaştırıp zevkten habersiz bıraktığını da çirkinleştirdiğini, kaybedilen tevazu kanaati her an dökülecek gibi duran çiçeklerinden şeffaflıkla gösterir. Kökleri daha eskilere giden başka bir estetik algısını sembolize eder erguvan, bir Bizans rengi olarak bir yönüyle İstanbul’un hafızasını oluşturur aslında.

İslam şehirleri kültürünün özellikleriyle korunması, medeniyetlerin mirası üzerine dünyanın taraflı bakış açısından kaçınması, doğası, tarihi eserleri ve erguvanın şehrin ruhunu yansıtmasıyla bir şehrin çoklu kültürel değerlerine nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda literatüre tamamlayıcılık kazandırıyor. Eser amaçladığı duyarlılığını modern yönleriyle ele alması konusunda tematik ve sınırlı kalıyor. Eleştirel olarak okuduğumu sade bir dil aracığıyla konuyu hissetmem, yazarın gayesiyle anlayarak etkilenmeme neden olan her gün biraz daha yitirmekte olduğumuz İstanbul’un “yerdedir göklerin derinliği” anlamı idrak edilmelidir. Kitap eleştirisinin değişmez bir yolu olmadığından bireysel algı, görüş ve tercihlerimi de yansıtan bir girişim olduğunu göz önünde bulundurarak birey ve okur olarak üzerime düşen sorumluluğu yeniden düşündürmesi açısından faydalı bir eser okumuş olmanın huzurunu duydum.

Sonuç olarak esere ilişkin genel fikrim, şehirler üzerine düşünce sınırlarını yıkan İslam şehirlerinin ayrıcalığı oldu. Medeniyetlerin geride bıraktığı değerlerin ayrıcalıksız korunmasının önemi çok kültürlülüğün devamı açısından büyük bir zenginlikti. Eserin İslam şehri, mekân, kültür, medeniyet, dünya görüşü, dünyanın Bizans ve Osmanlı dönemi üzerinden İstanbul’a bakışı, baharda İstanbul, çok kültürlü şehirde yaşam gibi birçok alana ilgisi olan her tür okuyucu kitlesine hitap eden eser, İstanbul deneyiminin geliştirdiği estetik ve mekânsal çözümleme ile altı çizili çok cümleler bırakmaktadır..

Âkif Emre

İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname

151 sayfa

Büyüyen Ay Yayınları

2019


Yazar: Ülker GÜNDOĞDU
Yayın Tarihi: 26.05.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 24.05.2025 15:30

Başa dön tuşu
Haber KNT